Evliliğin İlk Yıllarında Eşler Arası Çatışma Nedenleri
Evliliğin İlk Yıllarında Eşler Arası Çatışma Nedenleri
Evliliğin ilk yılları en zor yıllardır. Evliliğin ilk üç yılı en zor olmakla birlikte parodoksal bir şekilde evliliğin en canlı yıllarıdır. Yıllar ilerledikçe evlilikte zorluklar giderek azalmakla birlikte ilk beş yıl hatta ilk yedi yıl devam eder. Boşanma istatistiklerine baktığımızda boşanmaların en fazla ilk yılarda gerçekleştiği görülür.
Peki, evliliğin ilk yılları neden zor?
Birinci neden ayrı aile yapıları ve kültürel ortamlardan gelen ve faklı kişilik özelliklerine sahip olan iki kişinin birden bire uzlaşarak ileriye yönelik ortak bir zeminde hareket etmelerinin o kadar kolay olmamasıdır.
İkinci neden eşlerden hangisinin orjin ailesinin temel alınarak kendi çekirdek ailelerini oluşturacakları konusunda yarı bilinçli yarı bilinçsiz yürüttükleri mücadelelerdir.
Üçüncü neden eşlerden birinin yada her ikisinin birden dereceleri ve nüans farkları olmakla birlikte kendi orjin ailelerinden sağlıklı bir şekilde ayrışamamış olmalarıdır. Bir kişi bireyselleşmiş olabilir ama aynı zamanda ailesinden ayrışmamış olabilir. Evlilikte eşler birbirlerini kendi ebeveynlerinin çocukluğunda kendilerini yerleştirdikleri pozisyona yerleştirerek ilişkide buna göre pozisyon alırlar ve ilişkide oldukları kişiye kaçınılmaz olarak buna göre muamele ederler. Bu da sağlıklı bir çift ilişkisinin kurulmasını ve gelişmesini doğal olarak engellemektedir. Özellikle aile ilişkilerinin iç içe geçtiği sınırların belli olmadığı kapalı aile yapısının hakin olduğu toplumlarda bu durum daha yoğun olarak yaşanmaktadır. Eşin orjin ailesi tarafından bilinçli ya da bilinçsiz çekildiği evliliklerde yakın çift ilişkisinin kurulması zora girmektedir.
Dördüncü neden kişi evlendiği andan itibaren eşi, eşinin ailesi ve kendi ailesi tarafından yeniden tanımlanmakta ve bu tanımlandığı şekilde de muamele görmektedir. Onların gözünde o kişi artık eski kişi değildir. Artık o onların tanımladıkları ve olmasını istedikleri kişidir. Yani olmasını istedikleri eştir, olmasını istedikleri gelindir, olmasını istedikleri damattır, olmasını istedikleri eniştedir, olmasını istedikleri görümcedir, olmasını istedikleri sevgilidir. Eşler bu tanımlamaya uyum sağladıysa ki bu çok ama çok zordur hatta ve hatta imkansız bir şeydir o zaman problem yok ancak eşlerden biri ya da her ikisi tanımlanan bu yeni rolü oynamakta güçlüğe düşmüşse çift ilişkisinde problemler su yüzüne çıkmaya başlar.
Beşinci neden yeni evlilerin bireysel dinamikleri ile ilgili olup çift arasında sinsi sinsi ortaya çıkan güç mücadelesidir. Bu noktada çifttin başına bela olan iki konu vardır. Bunlardan biri evlilikte hangi kurallara uyulacağı ve ikinci neden de bu kuralların kimin tarafından konulacağıdır. Evlilik sorunlarında çiftler hangi kurallara uyulacağından ziyade bu kuralları kimin koyacağı konusunda zorluk yaşarlar. Evlilikte bu zorluğun aşılması diğerlerine göre hatırı sayılır bir derecede bir güçlüğü kendi içinde barındırır. Çift bir kez güç mücadelesi tuzağına düştükten sonra kendi çift ilişkilerini yaşayacakları yerde güç mücadelesini yaşamaya başlarlar. Yani çiftin ilişkisinin yerini güç savaşımı alır. Kötü bir döngü harekete geçmiştir. Artık bu noktadan sonra doğası orijinal zorluğa çok az benzeyen bir problem dizisi üremeye başlar.
Altıncı neden evlilik dönemi kişinin hayatında en önemli aile yaşam döngüsüdür. Kişi çocukluğunu ergenliğini evlilik öncesi genç yetişkinlik dönemini yaşamış sıra artık evlilik dönemini yaşamaya gelmiştir. Gel gelelim bu aile yaşam evresi kişiyi diğerlerine kıyasla çok daha fazla zorlamaktadır. Eskiden tek başına bireysel hareket edebilirken şimdi başına bir de eş ilişkisi çıkmıştır. Bu noktada ilişkide kendisinin pozisyonu ne olacaktır? Öyle ya kimse bir ilişkide kötü bir pozisyonda olmak istemez. Dolayısı ile ilişkide çalımlarını ona göre atmak durumundadır.. Yani adımlarını atarken artık diğerinin adımlarını da hesaba katmak durumundadır. Bu başarılması hiç te kolay olamayan bir durumdur. İşin ilginç ve kaçnılmaz tarafı eşlerden biri çukura basıp tökezleyip düştüğünde öteki de düşmektedir. Öteki düşerse bu sefer beriki de düşmektedir. İşte eşler tam bu noktada derin bir ikilemle karşı karşıya kalırlar. Birey olmak ve ait olmak Çiftlerin burada bir denge kurması en ince altın işciliğinden daha ince bir sanattır. Ne ilginçtir ki insan oğlu doğduğu andan itibaren bu ikilemi hep yaşamıştır. Hayat yolculuğunda birey olma ve ait olma ikilemi arasında denge kurma stretejileri inşa etmek her insan için kaçınılmazdır. İşin özü hayat birey olma ve ait olma arasında gidip geldiğimiz uzun bir yolculuktur. Klinikte danışanlar bu durumu ne onunla yapabiliyorum ne de onsuz yapabiliyorum seklinde dile getirir.
Yedinci neden eşlerin her birinin evliliğe kendi standartlarına göre beklentilerle girmiş olmalarıdır. Her birinin beklenti arzu ihtiyaç ve isteklerinin birbirinden farklı olduğu bir noktada iletişim çatışmalarının çıkması kaçınılmazdır. İlginç olan şudur ki evlilikte eşlerden biri diğerinin de beklentilerinin olabileceğini aklına bile getirmez. Kişi kendi ihtiyaç ve arzularına odaklanır. Bu insanın doğal tabiatıdır. Hal böyle olunca her iki eş ilişkide yaşanan problemi diğerinin ilgisizliğine sevgisizliğine ya da değişmez kişilik özelliklerine yorma tuzağına düşer. Bu çark dönmeye başladığı andan itibaren önceki soruna başka bir sorun daha eklenmiş olur bu durum bir kar yumağı gibi giderek büyüyerek devem eder. Sorunu yaşayan kişilerde olanlara bir türlü mantıklı bir açıklama bulamaz. Bu onları daha da dara düşürür. Hani haksızda sayılmazlar. Burada işleyen şey nedensel değil döngüseldir.
Sekizinci neden çocukluğunda annelerinden onay göremeyen erkekler ve babalarından onay alamayan kadınlar bütün yaşamları boyunca ilgi ve onay açlığını sürekli yaşar. Bu kişiler şimdiki ilişkilerinde ne kadar onay alırlarsa alsınlar daha fazlasını istemekte ısrarcı davranırlar. Böylece ilişkilerinde istemeden kendilerini işgalci pozisyonuna yerleştirmiş olurlar.
Anne ve babalarımızın çocuklukta bizim üzerimizdeki etkisi sanıldığından daha derin izler bırakır. Örneğin anneleri ilgisiz baskıcı olan erkekler çocukluklarında alamadıkları sevgi eksiklerini bilemedikleri bir şekilde içlerinin derinliklerinde hissederler. Bu da kadınlarla olan ilişkilerine yansıyabilir. Bazı erkekler çocukluğunda alamadığı ilgi ve şefkatin acısını yakın ilişkide olduğu kadınlara kötü ve baskıcı davranarak ödetmeye çalışır. Aslında bu erkekler bilemedikleri bir şekilde hayatlarındaki kadınları cezalandırırken aslında kendi annelerini cezalandırmaktadırlar.
Bazı erkekler de çocukluğunda alamadığı ilgi ve şefkati bulabilmek için ideal kadın arayışına girer. Ancak bu arayışın sonu çoğu zaman bir türlü gelmez. Sanki ömür boyu süren bir yolculuk gibidir.
Aynı şekilde babaları bencil, olgunlaşmamış ya da aşırı katı olan kadınlar da erkeklerle olan ilişkilerinde çocuk gibi davranırlar. İşin ilginç tarafı eşlerinin kendilerine bir kız çocuğuna davranır gibi davranmalarından yakınırlar. Bu kadınlar özgüvenden yoksun oldukları için kendilerini bir türlü yeterli hissedemez. Diğer bazı kadınlar ilk bakışta dışarıdan olgun gibi görünse de içerisinin havası bambaşkadır. Onu takdir edecek değerini bilecek bir babanın özlemini duyar.
Dokuzuncu neden erkeklerle kadınları aynı oldukları, aynı önceliklere yer verdikleri aynı dürtülere sahip oldukları, aynı becerilere sahip oldukları yanılsaması içinde büyümemizdir. Kişiler evlenince kadın ve erkeklerin aynı olmadığını görerek hayal kırıklığına uğrar. Danışanlar bunu ‘ beni hiç anlamıyor Nasıl bu kadar ilgisiz olabiliyor.? Niçin biraz olsun benim gibi düşünemiyor ? .Nasıl bu kadar duyarsız olabiliyor? Gibi cümlelerle çok güzel bir şekilde dile getiririler.
Gerçekte kadınlar ve erkekler birbirinden farklıdır. Bu farklılık ilişkinin değişik evrelerinde ilişkiye yansır. Kadınlar ve erkeklerin birbirinden farklı olduğunun bilinmesi ve bunun kabul edilmesi kişilerin ilişkilerini daha iyi anlamalarına ve dolayısı ile partnerlerini daha iyi anlamalarına ve en önemlisi de partnerleri tarafından anlaşılmalarına yardım eder. Gerçekte ilişkide yüreklerin en çok susadığı şey anlaşılmak isteğidir.
Diğer taraftan yetiştirilme tarzımızda bu farklılığın yok sayılması yetmiyormuş gibi birde hepimizde bizden önceki kuşaklardan devraldığımız birbirine benzetme çabası vardır. Bizimle benzer özelliklere sahip olan insanlarla birlikte olmak isteriz. Bu da yetmez onların bizim gibi davranmalarını bizim gibi hissetmelerini isteriz. En iyi araba bizim arabamızdır. En iyi felsefe bizim felsefemizdir. En iyi kitap bizim okuduğumuz kitaptır. Sürekli insanları kendimizle aynılaştırma çabası gösteririz. Bu kalıba girmeyenleri hemencecik dışarıdalaştırırız. Gerçekte ise farklılık zenginliktir.
Onuncu neden evlilikte eşlerin birbirlerinin olumsuz yönlerini bulup ortaya çıkarmada oldukça usta olmalarına karşılık birlerinin ve ilişkilerinin olumlu yönlerini pas geçmeleridir. İlişkide olumsuz şeyler üzerinde yoğunlaşmak olumlu şeylerin hasır altında kalmasına neden olur ve ilişki olumsuzluklar üzerinden yaşanmaya başlanır.
Bir ilişkinin içinde hem olumluların hem de olumsuzların olması doğal ve kaçınılmazdır. Bir insana en büyük zararı yine kendisi verebilir. Onun arkasından yakın ilişkide olduğu kimse gelir. Çünkü yakın olma daha fazla yaralama ve yaralanma potansiyelini içinde barındırır. Ozanın ‘dostun bir fiskesi yaralar beni’ dediği gibi her insanın belirli bir miktarda iyilik yapma ve buna daima benzer miktarda kötülük yapma kapasitesi de vardır. Bunun anlamı bize en yakın olanların bizi hem en çok sevme hem de en fazla yaralama potansiyeli olduğudur.
İlişkide gelinen nokta ne olursa olsun her durumda daha iyi davranma ve daha kötü davranma yolu vardır. Hepimizin olumlular üzerinde durmak olumsuzları da birer dilek ve istek cümlelerine çevirerek sisteme kendi tohumlarımızı ekme şansımız daima vardır . Acaba siz sisteminize hangi tohumları ekmek istiyorsunuz?
Bütün çiftler evliliğin ilk yıllarında az veya çok bu problemlerle yüzleşmek ve mücadele etmek durumundadır. Hiç bir çift bu problemlerden muaf değildir. Çift evlilik yolculuğunda bu aşamaları yaşarken çatışmaların çıkması dağal ve kaçnılmazdır. Önemli olan çifttin sorunun çözümü etrafında birleşip bu noktada ilişkilerinin zehirlenmesine izin vermeden kendi ilişkilerine odaklanarak ileriye yönelik ortak kararlar alabilmeleridir.
Shu. Güldane KAVGACI
Aile ve Evlilik Terapisti &Cinsel Terapist